Şehid Ayetullah Murtaza Mutahhari (r.a) manevi özgürlüğü anlatıyor:
Özgürlüğün diğer bir türü ise, manevi özgürlüktür.
Nebevî mekteple, beşeri ekoller arasındaki fark buradadır.
Peygamberler geldiler ki, insana, içtimai ve sosyal özgürlüğün yanında manevi özgürlük de versinler.
Ve manevi özgürlük, diğer her şeyden önemlidir.
Yüce ve mukaddes olan sadece toplumsal özgürlük değildir. Manevi özgürlük de mukaddestir.
Ve manevi özgürlük olmadan, toplumsal özgürlük müyesser olamaz, uygulanamaz.
Ve budur günümüz insanlığının en büyük sorunu.
Ki; insanlar toplumsal özgürlüğü elde etmeyi umuyor, ama, manevi özgürlüğün ardına düşmüyor. Düşmüyor, yani düşemiyor aslında. Buna gücü yok.
Çünkü, manevi özgürlük, nübüvvet yoluyla elde edilir ancak; din, iman, semavi kitaplar ve peygamberler yoluyla. Bu yoldan başkasıyla elde edilemez.
Peki, manevi özgürlük nedir?
Manevi özgürlük şöyledir ki; insan mürekkep (karışım) bir varlıktır. İnsanın farklı farklı güçleri ve ihtiyaçları vardır.
İnsanın şehveti vardır. İnsanın gazap ve öfkesi vardır. İnsanın hırsı vardır. İnsanın tamahı vardır. İnsanın tutkusu vardır. İnsanın benliğinde yüzlerce kuvve vardır.
Buna mukabil; insanın aklı vardır. İnsanın fıtratı vardır. İnsanın ahlâki vicdanı vardır.
İnsan, manâ, batınî ve ruhî açıdan, mümkündür ki, özgür bir insan olsun ya da esir ve köle biri olsun.
Yani, mümkündür ki, insan, hırsının kulu ve esiri, öfkesinin esiri, tutkusunun esiri olsun.
Ya da, mümkündür ki bütün bunlardan özgür olsun.
"İtiraf ediyorum açıkça, dil-şâdım, çok mutluyum,
Aşkına köleyim ben, her iki cihandan da özgürüm."
Mümkündür ki, insan, gerçekten toplumsal özgürlük isteyişi açısından yiğittir, zillete boyun eğmiyor, güçlere ödün vermiyor, cemiyet içinde kendi özgürlüğünü koruyor.
Ahlak ve maneviyat açısından da kendi özgürlüğünü korusun. Yani, vicdanı, ahlakı ve fıtratı özgür olsun.
Bu özgürlük, dini literatürde, NEFİS TEZKİYESİ ve TAKVÂ olarak bilinir. TAKVA.
Acaba mümkün müdür ki, insanın içtimai özgürlüğü olsun ama manevi özgürlüğü olmasın?!
Yani, mümkün müdür ki, insan, şehveti ve öfkesinin esiri olsun, tamahının esiri olsun. Aynı zamanda diğer insanların özgürlüklerine ihtiram etsin?
(Asla!! Ama,) bugün diyorlar ki, Evet, mümkün. Yani, dil ile 'evet'demiyorlar. Ama, amel ile 'evet' diyorlar.
Amelen istiyorlar ki, insan, hırsının, şehvetinin ve öfkesinin kölesi olsun, nefs-i emmaresinin esiri olsun. Ve böyle, kendi (hevesleri)nin kölesi bir insanın, toplumsal özgürlüğe saygı duymasını istiyorlar.
İşte bu, günümüz insanlığının karşı karşıya olduğu en büyüktezat ve çelişkilerden birisidir!